Son Güncelleme: 23 Mart 2017 16:51 Memur-Sen İl Temsilcisi ve Sağlık-Sen Çorum Şube Başkanı Ahmet Saatcı, “Biz özelde üyesinin genelde tüm emekçilerin ve milletimizin refahı için çalışan bir teşkilatız. Onun için geleceğin Türkiye’sinde müreffeh bir yaşam için istikrarı önceliyor ve emek için olduğu kadar evet için de çalışıyoruz.” dedi.
Mazluma Dinini Sormayan Bir Emek Örgütü olduklarını belirten Saatcı, “Bizim medeniyet öğretimiz mazlumun dinini sormamayı gerektiriyor. Rahmetli başkanımız da ısrarla bunu dile getiriyordu. Çünkü adalet İslam medeniyetinin temel direklerinden biridir. Memur-Sen nerede mazlum varsa orada olan, mağdura el uzatan bir teşkilattır” diyerek, açıklamasında şunları ifade etti:
“Bizler bu ülkede anayasa kılıfı ile zorbalığın mağduru olmuş, darbe anayasasının ceremesini çekmiş bir kitle olarak Türkiye Anayasa Platformu’nu kurmuş ve bu ülkenin yeni anayasaya olan ihtiyacını defaatle dile getirmiş bir sendikal hareketiz. İlerleyen süreçlerde de daha özgürlükçü daha demokratik bir zeminin oluşturulması için elimizden ne geliyorsa yapacağız” ifadelerini kullandı.16 Nisan halk oylamasına ilişkin,“16 Nisan bu ülkenin kaderidir.”16 Nisan yarına ilişkin yürüyecek miyiz, büyüyecek miyiz, yoksa her defasında tökezleyecek miyiz? Bunun kararının verileceği kader andır. 16 Nisan’da bizim yola çıkışımıza, bizim ortaya ter akıtışımıza karşın ‘siz bir emek hareketisiniz niye bunlara giriyorsunuz?’ diyerek bu işi sanki siyasetin bir yarış alanı, bir kavga alanı gibi göstermeye çalışan bir manipülatif hareketle alanda kirli bir dalga oluşturmaya çalışıyorlar.
Türkiye parlamenter sistemi geride bırakarak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine, bundan sonra on yılların, yüz yılların geleceğini belirleyecek bir kritik eşik yaşıyor. Bu eşiğe ilişkin hayır kampanyası yürütenlerin bu anlamda kafa bulandırmaya, beyin sulandırmaya çalışmaları kesinlikle bilinçli bir harekettir. Hayır diyenleri PKK ile FETÖ ile eş tutmak doğru değildir. Referandumda ‘Hayır’ demek PKK’lı olmak demek, ‘Hayır’ demek FETÖ’cü olmak demek değildir. Ancak referandumda ‘Hayır’ demek PKK’ya bayram ettirmek, FETÖ’ye göbek attırmak, Hollanda’ya lokma döktürmek, Almanya’ya cümbüş yaptırmaktır.
Kazanda, tencerede bir şey yoksa tabağı uzatmanın, benim payımı ver demenin bir anlamı yok. Paylaşmak için önce paylaşılacak bir tutarın, miktarın oluşması gerekiyor. Türkiye, güven ve istikrar bunalımı yaşadığı dönemlerde, nimeti değil külfeti yaşadı, en büyük pay da kamu görevlileri dahil sabit gelirlilere, ücretli kesime düştü. Güven yokluğu terörü, istikrar yokluğu ihaneti azdırdı. Sınırdan sızan teröristler, kurumlara sızan hainler bu dönemlerde hayatımıza girdi. Terörle mücadeleye harcanan milyar dolarlar, terörle mücadele nedeniyle yapılamayan yatırımlar, gelmeyen dış yatırımcılar nedeniyle yoksun kaldıklarımız, 15 Temmuz ihaneti nedeniyle ekonomide yaşanan gelgitler, cebimizde olanın azalmasına, kazanma imkânımız bulunanların kaybolmasına neden oldu. Biz artık, külfeti değil nimeti paylaşmak istiyoruz. Biz, artık, güvenli yol alan, istikrarla demokraside, ekonomide, diplomaside zirveye adım atan bir Türkiye hayal ediyoruz. Evet deme gerekçelerimizin öncülleri bunlar, fakat bu konulardan çok daha fazla Evet gerekçemiz var.
“Niçin istikrar ve güven” sorusunu, “Çünkü istikrar ekonominin toprağı, güven ise bereket yağmuru hükmündedir. İstikrarınız yoksa ekonomi fidanını büyütecek bir toprağınız yok demektir. Güven oluşmamışsa, güven duygusu hâkim değilse de, fidanın ihtiyaç duyduğu yağmurdan mahrum olursunuz. Kim kurak toprakta tarım yapar? Kim, toprağı olmadan tarımdan, çiftçilikten para kazanmayı, iaşesini sağlamayı düşünür? Güven duymadığınız bir yerde, güvenemediğiniz bir mahalde ev almazsınız. Birikiminizi, paranızı yatırmazsınız. Yatırımın güvenliğinin sağlanamayacağı yerde bırakın yabancıları o mahallin yerlileri bile yatırım yapmaz.
Türkiye, bunu uzun süre yaşadı. İki binli yıllara kadar Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da terör örgütünün eylemleri nedeniyle yatırım gelmesi bir tarafa mevcut yatırımlar devam ettirilemedi. Ekonominin güven ve istikrar ihtiyacı karşılanmadığında ister hizmet sektöründe isterse üretim sektöründe emek sarf edenlerin, emek kesiminin standartlarının, maaşlarının, yıllık gelirlerinin yükselmesi mümkün değil.
Kamu maliyesinin disipline olması yanında kamu hazinesinin de zengin olması gerekiyor ki; üyelerimizin, kamu görevlilerinin haklarını geliştirelim, maaşlarını yükseltmek için toplu sözleşmede rest çekebilelim” diyerek, “Aksi halde, gücün zirvesinde olunsa da, kasası boş olan bir hazineden bir şey talep edilemez. Talep ettiğinizi alsanız dahi bunu ne kadar cebinizde tutabilirsiniz. Çünkü o süreçleri de gördük, kaşıkla verilip kepçeyle alınan dönemleri yaşadık. Olmayandan verip olanı alan, seçmene şirin gözükmek adına olmayandan veren, vatandaş sıfatınızla cebinizi boşaltıp sömüren bir düzenek, güven ve istikrar yoksunu ekonomilerde sendikacılık yapmanın en büyük zorluğudur. Yüksek oranlı zamlarla maaşları arttırırsınız, fakat yüksek oranlı enflasyonla, yüksek faizli borçlarla, bırakın aldığınız zammı daha önce biriktirdiğinizi dahi devlete kaptırırsınız.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, siyasi gerginliğe, siyasi gelişmelere dayalı erken seçim, koalisyon dayatması, sorumsuz Cumhurbaşkanının sorumsuzca Anayasa kitapçığı fırlatması üzerine bina edilmiş ekonomik sömürü araçlarına, vesayet aparatlarına, yürütmenin ayağını bağlama, kararlılığına son verme mekanizmalarına yer yok. Siyasal sistem, sorun ürütmek yerine beklenen ve istenen kararları üretecek kapasiteyle donatılınca, kapışma yerine uzlaşmayı, ayrışma yerine kuvvetlerin dengeli ayrılmasını düzenleyince ekonomi bugününü görme, yarını öngörme yeteneğine sahip olur. Bunun adı da güvendir ve istikrardır. Güne görme, geleceği öngörme yetisi, ekonominin hem hızlı hem de doğru kararlar alma imkânına sahip bir zeminle buluşmasına aracılık eder. Bütün bunlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ekonomi arasında, 16 Nisan’da Evet diyeceğimiz sistem ile sendikacılığımız arasında nasıl bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor.”