Son Güncelleme: 6 Nisan 2017 16:18 Anadolu Gençlik Derneği Çorum Şube Başkanı Bekir Uyanık, Suriye’de Mart 2011’de başlayan savaşın yedinci yılına girdiğini belirterek, “Yüreğimizi sızlatan, endişelerimizi artıran acı haberler gelmeye devam ediyor. En son İdlib’in Han Şeyhun bölgesinde olanlar canımızı yaktı. Küresel güçlerin karar vericileri ölümlerin bombardımanla mı yoksa kimyasal saldırıyla mı olduğunu konuşuyorlar” dedi.
Savaş haritasının editörlerinin klavye başında el değiştiren bölgelerin renk değişimiyle meşgul olduklarını ifade eden Uyanık, “Haber ajansları en sarsıcı fotoğraf karesini servis etmenin peşindeler. Yedi yıldır Suriye savaşını, yetmiş yıldır İslam coğrafyasında olanları bazen seyreden bazen de tetikleyen Birleşmiş Milletler acil toplanıyor. Yetmiş yıldır Birleşmiş Milletler toplanıyor ve bu zamana kadar, hak ve adalete dair, Müslümanların lehine tek bir karar çıkmadı. Irkçı emperyalizmi, Siyonizm’i, Büyük Ortadoğu Projesi’ni komplo teorileri kapsamında değerlendiren çevreler Birleşmiş Milletlerden çözüm bekliyor” diyerek, açıklamasında şunları ifade etti:
“Bezirganlar dökülen kana, parçalanan bedenlere, yitip giden umutlara rağmen mezhepçilik büyütüyorlar. Etnisite tutkunlarının stratejisi ölenin diline, rengine, ırkına göre değişiyor. Basireti bağlanmış kadın ve erkekler, silah ticaretinin en çok kazananlarından, ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’den barışa dair adım atmalarını bekliyor. ABD, AB, İngiltere ve İsrail’in kanatları altında geliştirilen politikalarla akan kanın durdurulacağını umanlar var. Büyük İsrail’e giden yolda, ısmarlama bir savaş yüzünden, çocuklar, kadınlar, yaşlılar ölüyor. Alemlerin Rabbinden bir kurtarıcı isteyen kadınlar ve zayıf bırakılmış erkekler ölüyor.
Kendilerine Suriye’ye ateş taşıma misyonu verilmiş çevreler kabul etmek istemese bile, irili ufaklı silahlı grupların yedi yıldır savaşabilmesine destek veren güçler Suriye’yi merhametsiz ve vicdansız bir kıyıma sürüklüyor. İsrail’in varlığı teminat altına alınıyor, genişleyebilmesinin önü açılıyor.
Halep’te, İdlib’de, El Bab’da, Menbiç’de, Cereblus’da, Kobani’de, Kamışlı’da, Rakka’da, Şam’da yaşanılan acıların Brüksel’de, Paris’te, Londra’da, Washington’da, Tel Aviv’de planlandığı görmezden geliniyor. Stratejiler onların, silahlar onların, kararlar onların; boğazımızda düğümlenen acılar bizim, yitip giden canlar bizim, kaybolan umutlar bizim. Şam’ıyla, Bağdat’ıyla, Tahran’ıyla, Kudüs’yle, Kahire’siyle, Ankara’sıyla, Beyrut’uyla, Kabil’iyle, Riyad’ıyla bu coğrafya bizim.
Daha fazla insan ölmesin, şehirler yıkılmasın, acılar büyümesin istiyorsak öncelikle emperyalist tuzağı görmek gerekir. ABD, AB, İngiltere ve İsrail ile birlikte hareket edilerek bir çözüme varılamaz, bilmek gerekir. Birleşmiş Milletlerden, NATO’dan ya da benzeri küresel oluşumlardan medet umarak akan kan durdurulamaz, anlamak gerekir. Müslüman ülkelerin birbirini suçlamasıyla, Müslümanlar arasında mezhep ya da etnisite kavgalarıyla da bir netice alınamayacaktır. Konuşarak çözüm aramak yerine meselelerin kan dökerek çözülebileceğini düşünmek aymazlıktır.
Suriye’de yedinci yılına giren savaş, Afganistan’da, Irak’ta, Sudan’da, Libya’da, Yemen’de olup bitenlerden bağımsız değildir. Başta Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri olmak üzere, sürecin içerisinde olan tüm İslam Ülkeleri enerjilerini Müslümanların birlikteliğine kullanmalıdırlar. Ankara, Bağdat, Şam ve Tahran, barışın tesisi ve adalet ekseninde ortak bir gelecek için mutlaka bir birliktelik tesis etmelidirler. Siyasetçiler, alimler, kanaat önderleri, düşünürler, sivil toplum kuruluşlarının öncüleri, yardım kuruluşları, akademisyenler, sanatçılar, yazlarlar barışa aracılık eden kelimeleri taşımalıdırlar. Bir sürecin nasıl başladığını ve nereye doğru evrildiğini görmeden, günübirlik değerlendirmeler yapmanın, kin ve öfke ile hareket etmenin ya da hamasetin kimseye bir faydasının olmadığı görülmelidir.
Acı tasnifi yapılmamalı, barış için, kanın durması için, birlikte yaşayabilme ortamının oluşturulması için samimi olunmalıdır. Irak’ı parçalayan, Suriye’yi karıştıran elin Türkiye ile İran’ı da karıştırmanın ve kapıştırmanın peşinde olduğu görülmelidir, oyuna gelinmemelidir. Kimsenin adil olmayan rejimleri ve yönetimleri savunduğu yoktur. Ancak kuklacıları görmezden gelip kuklalara tavır alanların da iplerinin kimin elinde olduğu bellidir. Cepheleri ve çatışmaları artırarak masum insanların acılarını dindirmek mümkün olmayacaktır. Tüm Müslümanlar için tek çıkar yol Siyonizm’e ve oyunlarına karşı birlik olmaktır. Cenab-ı Allah, kalplerimizi yumuşatsın, aramızdaki husumetleri gidersin, yöneticilerimize hidayet, dirayet ve feraset versin.”