Son Güncelleme: 14 Ağustos 2018 17:15 TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Çorum Temsilcisi Özgür Kılıç, 17 Ağustos Gölcük merkezli depremin üzerinden 19 yıl geçtiğini ifade ederek, “Yapı stokumuz yeni bir depreme hazır mı?” diye sordu.
Kılıç bugün dernek binasında yönetim kurulu üyelerinin katılımı ile 17 Ağustos Gölcük depreminin 19. Yıl dönünü nedeniyle bir basın toplantısı düzenlendi.
Toplantı da Türkiye’de deprem ile ilgili alınması gereken önlemler, şantiye şefliği, yapı ruhsatları ve yapı denetim, planlama ve kentsel dönüşüm ile imar affı gibi konularda açıklamalarda bulundu.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeğini unutmadıklarını ve unutmayacaklarını kaydederek açıklamasına başlayan Kılıç, “17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleriyle ortaya çıkan her acının yükünü kalbimizde taşıyoruz. Yapı üretim sürecinin asıl unsuru olan bir meslek Odası olarak, başta yerel ve merkezi düzeyde ülkemizi yönetenler olmak üzere; her kurum, kuruluş ve imza sorumluluğunu üzerinde taşıyan her insanın bu günlerde bir kez daha düşünmesini istiyoruz. İnşaat mühendisliği, yer altında ve yer üstünde güvenli ve sağlıklı yapı üretebilen ve bunu örnek uygulamalarla kanıtlayan bir bilim dalıdır. İnşaat mühendislerinin, güvenli ve sağlıklı yapılar üretmenin yanında, insanlarımızın sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşamalarını sağlamak gibi bir görevi de var” dedi.
Bir doğa olayı olan depremin, afete dönüşmesi ve bu durumun bir türlü önlenememesi sorunun ana kaynağını oluşturduğunu kaydeden Kılıç, “İzlenmesi gereken tek yol; yapıların, mesleki derinliği olan, ahlakı ve etik anlayışı yüksek meslek insanları tarafından, mühendislik bilimine ve “Deprem Yönetmeliklerine” uygun olarak tasarlanması ve üretilmesidir. Ayrıca standartlara uygun malzemeler kullanılarak etkili bir denetim mekanizmasının da uygulanması gerekmektedir” şeklinde konuştu.
17 Ağustos 1999 depreminin, ortaya çıkan can ve mal kayıpları bakımından bir milat olarak kabul edildiğini kaydeden Kılıç, “Ülkemizin en doğusundan en batısına, en güneyinden en kuzeyine kadar, uzak veya yakın ölçekte her aileyi etkiledi. Ayrıca genel olarak kırsal alanlarda yaşanan deprem yıkımlarının dışında, ”Bir Kent Depremi” olarak kayıtlardaki yerini almış oldu.
Kuzey Anadolu Fay Hattı olarak bilinen ve zaman zaman ters istikamette yürüyen fay hattı, dünyanın en tehlikeli faylarından biridir. Bingöl ilimizin Karlıova ilçesinden başlayıp Marmara Denizi’ne uzanan, oradan da Yunanistan’a geçen bir fay hattıdır. Bu fayın herhangi bir yerinde oluşan kırılma, bir deprem olarak etkisini göstermektedir. Ayrıca bu fay hattında oluşan her deprem, başka bir depremin habercisi olarak fay hattı üzerinde veya yakınında bulunan kentleri büyük ölçüde etkilemektedir. Bu nedenle büyüklüğü 7,4 olan 17 Ağustos Gölcük merkezli deprem; başta İstanbul olmak üzere çevre illeri büyük ölçüde etkilemiştir. En büyük can kayıpları Kocaeli, Sakarya ve Yalova’da ortaya çıkmış, yaklaşık 16 ilimiz bu depremden etkilenmiştir.
Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın ürettiği tarihsel depremlere baktığımızda yaklaşık olarak 250 yıllık dönemlere denk gelen ve 7 ve üzeri büyüklükte olan depremlerin olduğunu görüyoruz. 1766 Depremini dikkate aldığımızda 250 yıllık periyoda ulaşıldığı anlaşılmaktadır. 17 Ağustos 1999 Depremi ile birlikte bu sürenin artı/eksi 30 yıl olarak hesaplandığı ve beklenen depremin olma olasılığının %63 olduğu öngörülmektedir. Yine İstanbul’un yaşadığı ve küçük kıyamet olarak bilinen 1509 Depremi ile 1766 Depremi arasında 257 yıllık bir dönem vardır.
Tarihsel süreç içerisinde Anadolu coğrafyası sayısız depremler yaşamış olmasına rağmen, 17 Ağustos 1999 Depremi yeni bir durummuş gibi depreme hazırlıksız olarak yakalanmış olmak başlı başına bir sorundu. 1999 yılına kadar yapılan uygulamaların pek bir işe yaramadığı acı bir tecrübeyle görüldü. Oysaki milat 1939 Erzincan Depremi olmalıydı. Bu depremde 32 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, unutulmuştu. Oysaki milat 1966 Varto depremi olmalıydı, 1971 Bingöl, 1976 Çaldıran-Muradiye, 1983 Erzurum Aşkale, 1992 Erzincan, 1995 Dinar ve 1998 Adana Ceyhan Depremleri Milat olmalıydı. Peki, 17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Depremle, 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri bir milat oldu mu? Bu sefer ders alındı mı?”
1999 Gölcük ve Düzce Depremlerinin ortaya çıkardığı can kayıpları ve büyük ölçekli ekonomik kayıplar, her kurum ve kuruluşun konuyu yeniden düşünmesine neden oldu. Bu kapsamda yapı denetimi, nitelikli mühendislik eğitimi, mühendislik hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesi ve ilgili mevzuatlar ülke gündeminin ilk sırasında kendisine yer buldu. Yapı üretim süreci bileşenlerinin görev ve sorumlulukları, deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrasında nelerin yapılması gerektiğine dair pek çok bilinmez, sorun olarak varlığını hissettirdi. Depremden sonra görüldü ki, sorun sadece önlenemez veya önlenmeyen göç ve bunun getirdiği gecekondulaşmayla açıklanamayacak kadar büyük. Kaçak yapılaşmanın olağan sayıldığı ülkemizde, ağır hasarlı binaların arasında devlet daireleri, hastane ve okulların da bulunması; sorunun sadece bir imar sorunu değil, daha farklı boyutlarının olduğunu da açıkça ortaya koydu.
İnşaat Mühendisleri Odası’na göre temel sorun; plansızlık, çarpık kentleşme, yapı üretim sürecinin ve mesleki uygulamaların niteliksizliği ve denetimsizliğinden kaynaklanıyordu” dedi.