Bazı görüntüler var ki insanın içini acıtıyor. Gördükçe utanıyor, duydukça utanıyoruz. Ama asıl acı olan; bu çürümenin yavaş yavaş “normal” hale gelmesi. Biz sustukça, biz alıştıkça, biz kabullendikçe büyüyor bu sessiz tehlike.
Son günlerde gündüz kuşağı programlarında, ahlaki sınırları aşan, aile yapısını hedef alan, utanma duygusunu körelten sahneler fütursuzca ekrana taşınıyor. Reyting uğruna, insan onuru hiçe sayılıyor. Aile içi mahremiyetin parçalanmasını, sapkınlıkların magazinleştirilmesini izliyoruz – hem de herkesin gözleri önünde.
Bizi biz yapan değerler, ekranlarda lime lime ediliyor. Bir zamanlar utanılacak şeyler, artık övünülerek anlatılıyor. Ar damarı çatlamış bir nesil sessizce büyüyor, ve biz hâlâ izlemeye devam ediyoruz.
Unutmayalım: Aile, sadece aynı çatı altında yaşamak değildir. Aile; bir çocuğun ilk aynası, insanın ilk okuludur. Saygı, sevgi, sadakat, vicdan ve edep önce ailede öğrenilir. Eğer bu temel çürürse, toplumun da ayakta kalması mümkün değildir.
Ekranlar artık çocuklarımıza masal değil, yozlaşma anlatıyor. Dizilerdeki karakterler sadakati değil ihaneti, sevgiyi değil çıkar ilişkilerini “normalleştiriyor”. İyi olmak değil, güçlü olmak öğütleniyor. Güçlü derken de; hakkıyla değil, hileyle, yalanla, entrikayla güçlü olmak…
İşte bu yüzden bugün her zamankinden daha çok “aileye” dönmeliyiz. Çocuklarımıza iyi örnekler sunmalıyız. Onlara dijital kahramanlar değil, gerçek hayatta doğru yürüyen anne-babalar gerek. Sofrada birlikte yemek yemek, göz göze konuşmak, birlikte gülmek, birlikte ağlamak… Bunlar bir çocuğun karakterine yazılan satırlardır.
Lütfen evlerimizi sadece barınak değil, birer sevgi ve ahlak ocağı haline getirelim. Reyting uğruna hayatlarımızı kirleten yayınlara karşı dur diyelim. Sessiz kalmak, bu yıkımın ortağı olmaktır.
Gelin hep birlikte; daha vicdanlı, daha edepli, daha insan kalabilmiş bir toplum için mücadele edelim. Çünkü evlatlarımız sadece mirasımıza değil, bıraktığımız ahlaka da sahip çıkacaklar.
Fikriye Ayrancı Keper
Belçika-Genk