Son Güncelleme: 7 Şubat 2017 08:49 Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği ( TDED) Osmancık Şubesi bu hafta Beş Şehir adlı filmin okumasını gerçekleştirdi.
Film Okuma programının yöneticiliğini Osmancık Anadolu İmam Hatip Lisesi Müdür Yardımcısı Hüseyin Aksungur yaptı.
Onur Ünlü’nün sanatı hakkında bilgiler vererek film okumasına başlayan Hüseyin Aksungur, “Yönetmenin daha önceki filmini (Polis/2006) izleyip de bir şey anlamamışsanız bu filmi asla size önermiyorum. Ancak Onur Ünlü, kendi ifadesiyle, nasıl olsa tek bir izleyiciye, kendisine benzeyen bir izleyiciye film yaptığına inanarak işin başına geçtiğine göre, bu hiç sorun olmaz. Ünlü, çoğu nispeten birbirinden bağımsız, bazı belirli anlardan yola çıkıyor ve bunları birleştirerek filme ulaşıyor. Sanırım birçok seyirci için zorluk da burada başlıyor. Bu anlar bir çok izleyiciye ya çok absürt, ya da anlaşılması zor bir karmaşa sunuyor” diye konuştu.
Filmde kullanılan metaforlar üzerinde de bilgiler sunan Aksungur, “Bu ekip ölümü filmlerinde çok yoğun bir şekilde işliyor. Eflatun Filmin logosuna baktığımızda da ölümü görürüz ve şu sözleri söyleyebilme hakkını buluveririz: Şuna bak, daha başlar başlamaz ölüm!..’
Daha sonra, ‘Beş Şehir filmi izleyicinin ölüm bilincinin yarattığı ruh hallerine olan aşinalığı ölçüsünde etkisini artırıyor; çıldırtıcı bir baskı, delice bir coşku, trajedi ve komedi arasında gidip gelen müthiş gerilimli bir kararsızlık…”
Burak Aksak’ın senarist, Onur Ünlü’nün de yönetmenliğini yaptığı geçmiş TRT dizisi ‘’Leyla ile Mecnun’’ da absürt komediyi en uçlarda yaşatan müthiş bir diziydi. Aslına bakarsanız konuştuğumuz bu eserler muazzam bir ekip sonrası ortaya çıkan harika yapıtlar. Yani Onur Ünlü’nün Beş Şehir filmindeki en büyük avantajı o muazzam kadroyu şüphesiz bir araya getirebilmesiydi.
Öncelikle filmin bir demir yolunda başlayıp, demir yolunda bittiğini anımsamak lazım. ‘’İki durak arasıdır hayat’’ dedirtiyor bu yaklaşım. Doğum da garip, ölüm de,..
Bağımsız gibi duran 5 hikayenin anlatıldığı film, kısa filmlerin ardı ardına eklendiği bir film gibi geliyor önce fakat 3. öyküden itibaren hayatların kesişmeye başladığını gören izleyici irkiliyor ve filme kapılıveriyor. Ahmet Kaya dinleyip şarklarını bağlama ile çalan, üniformasını sırtına geçirdiğinde ise öğrenci coplayan ‘polis Aydın’ gibi Türkiye realitesinde yaşaması mümkün bir karakterin zehrini dökerken, bir yandan da ‘kedi’ gibi bir karakteri filme hiç çekinmeden sokup fantastiğin sularında gezinmeye devam ediyor.
Filmi izlerken insan sanki şiir okuyormuş hissine kapılıyor. Kaldı ki Onur Ünlü şair yönüyle de günümüzde isim yapmış bir üstad ( Ah Muhsin Ünlü). Şevket karakteriyle ve Şevket’in kediyle olan şiir ve edebiyat diyaloglarında da bunu görmek mümkün. ‘’Sevdiğimi demez isem sevmek derdi beni boğar’’ ifadesiyle Yunus Emre aşığı olduğunu da pekiştiriyor.
Tevfik öğretmen karakteri ailesinin acılarını dindirmek için kendini feda ediyor ve çok acı bir şey yapıyor. Kardeşinin maşası olup yengesini boğarak öldürüyor. Onur Ünlü bu sahnede inanılmaz bir şey yapar ki, izlediğimde tüylerimin diken diken olmasından evvel hayatımda ilk kez hayretler içinde izlediğimiz sahne bu olmuştur: Tevfik’in boğduğu yengesinin can verdiği anda duvardaki Allah yazan tablodan ışık gelir. Türlü okumalara açık olan bu sahne sinemada gördüğüm en etkileyici sahnelerden biridir.
Filmin sonunda bütün karakterler hayatlarını yoluna koymak adına yaptıkları hatalar, büyük hatalar doğuruyor ve sonunda ölümleri kendi ellerinden oluyor.” dedi. Film okumaya katılanların da yorumlarıyla zenginleşen program ölümle yüzleşmenin gerekliliği üzerinde düşünmek gerektiği yorumuyla son buldu.