‘’Kibir; kendisinden habersiz, kendini bilmeyen insanın durumudur. Tıpkı güneşten haberi olmayan buzun kendini bir şey zannetmesi gibi.’’ ( Mevlana)
Kendilerini üstün, eşsiz ve benzersiz sanırlar, toplum içerisinde herkesin hayran olmasını isterler, empatiden yoksundurlar. Etrafında bulunan insanları yalnızlığa iterler, güçsüzleştirir, zamanla kendine muhtaç hale getirir, her konuda haklı çıkan, hakkının yenmesinden hoşlanmayan, eleştiriye kapalı, övülmeyi seven, her olayı manipüle eden kişilik bozukluğudur.
Çevremize ve sivil toplum kuruluşlarında görevli olanlara bir bakalım, olayları, söylemleri, icraatları analiz edelim, sanırım yukarıda tarif edilen kişilere rahatlıkla ulaşabiliriz. Her kim ne iş yaparsa yapsın karşısındaki insanlara tepeden bakmamalı, hakir görmemeli, dışlamamalı.
Her canlı bir fıtrat üzere yaratılır, ona verileni yaşamı boyunca kullanır, bunların arasında sadece insan farklı yaratılmıştır, ancak içimizde ne gariptir yaşadığı zaman diliminde sanki elde ettiği kazanımları kendi yaratmışcasına etrafını hakir ve hor görmektedir. Makam ve mevki sahibi olanlar, bir yerin yetkilisi olarak atananlar, seçilenler, kendilerini toplumun üzerinde emir veren konumunda görmektedirler, oysa makamların, mevkilerin ve hatta cebindeki paranın zerre kıymeti harbiyesi olmayacaktır.
Hani derler ya ‘’ seninle üç şey birlikte gelir malın, yakınların ve imanın, ancak ikisi terk eder malın ve yakınların, geriye imanınla baş başa kalırsın.’’ Hiç ibret alınsaydı tarih tekerrür edermiydi, ders almayanlar kısır döngüde dönerler, ancak başladıkları noktaya geri geldiklerinin farkına varamazlar. İnsanı kamil olanlarda asla böyle bir davranış yoktur, tam aksine yükseldikçe alçak gönüllü ve mütevazi olurlar, çünkü onlar dünya hayatının gelip geçici olduğunu bilirler, bu hissiyatı tasavvur edemeyenler yukarıda tarif ettiğimiz kalıba girerler, insanlıklarını menfaate satarlar, çevrelerindekilerin etraflarında pervane olmasını, onlara tabi olup amade olmalarını arzu ederler, olmayanları da vasat gözü ile bakarlar.
Makam ve mevki elde edene kadar her kesimin eline, ayağına sarılırlar, zirveye vardıklarında o günleri unutup kendi egoları doğrultusunda hizmet beklerler. Suç işlemek elbette insana dairdir, ancak özür dilemekte büyük erdemliliktir, çalmak, çırpmak, yakmak, yıkmak affedilir bir hadise değildir. Kendi egolarını tatmin etmek, planladıkları hedefe varmak için her türlü hileye müracaat eden sefiller başarılı olabilmek için kılıktan, kılığa girerler. Dün demir perde ülkeleri sağ iken kanatlarının altına sığınanlar, bugün tam tersi emperyalistlerin şemsiyesi altındalar.
O gün söyledikleri rüzgârla gitti, şimdi yeni ufuklara yelken açıyorlar. Yolsuzluk, haksız kazanç var ise elbette muhakeme yapılacak, bu demokrasinin gereği olduğu gibi insanların hakkını gözetme anlamına gelir, zira yapılan her olumsuz hamle devletin işleyişine sabotaj manası çıkartır. Bu suçların siyasiler tarafından işlenmesi ve örtbas edilmeye çalışılması psikolojide narşizmi çağrıştırır. Suçu başka bir suçla bastırmak işlediğinin delilidir.
Siyasilerin yaptığı bariz hatalar tüm kesimi etkilemekte ve ilgilendirmektedir. Son yaşanan olaylar ve kişilerin davranışları toplumu maniple etme, kabahatleri bu vesile ile ört bas etme telaşı göze çarpmaktadır, dolayısı ile hal ve hareketler, ispatlar nitelikte. Suçu işleyenin bu şekilde yollara başvurması, toplumu yanıltmaya yönelik provokasyonlar, geçici olarak unuttursa da yargılamaların başlaması ile yeniden gün yüzüne çıkacaktır. Yanlış bilgiler verecekleri yerde doğruları anlatıp suç sabit görüldüğünde cezasını çekilmesi için gayret sarf edilse daha erdemli ve onurlu duruş sergilemezler mi?
Bu vesile ile toplumda kutuplaşmadan, birbirlerine düşmanca bakışlardan sıyrılır birlik ve beraberlik sağlanır.
Her fırsatta ülkemizin bulunduğu konumun çok hassas olduğunu dillendiriyoruz, güçlü olmak, kendi kendine yeter hale gelmek, bölgesinde söz sahibi olmayı beraberinde getirir, siz yerli ve milli üretimleri boykot ettirir, işlenen kabahatleri toplumu gererek ört bas ederseniz bu ülke kalkınmaz, insanları karşı karşıya getirisiniz, bunun hiç bir kimseye yararı olmaz aksine ülke ekonomisine balta vurmuş olunur.
İktidar kim olursa olsun doğruyu, güzeli, millet menfaatine olan yatırımları desteklemek vatandaşlık vazifesidir. Küfür, hakaret, negatif hareketler, saldırganlıklar demokrasinin ve devletin kuruluş felsefesine aykırıdır, bu yapılanları İsrail veya başka bir ülkenin siyasileri yapsa deriz ki fıtratlarında var, peki ya siz hangi secereye mensupsunuz ki siyasete anayı, babayı, aileleri karıştırıp olmadık sözler sarf ediyorsunuz.
Acaba Gazi Mustafa Kemal Atatürk olsaydı size ne yapardı? Zor bir mücadele ile kurulmuş devletin işletim hakkı meclise, dolayısı ile hükümete verilmiştir, yanlışlar olacaktır, gördüğümüz yerde ikaz edeceğiz, düzeltilmesini temin edeceğiz ki devletin kurumları düzgün çalışsın.
Yöneticiler çalarsa esnafı, pazarcısı…. vs hepsi hileye müracaat eder, velhasıl kısa yoldan kazanç elde eder. Bırakalım suç işleyen hukuk önünde hesabını versin, başkalarına da ibret olsun. Unutmayın gece sakladığınız pislikler, sabah tan ağarmasıyla gün yüzüne çıkacaktır.
‘’ Camide ALLAH’la, ticarethanede şeytanla bir arada olan kimsenin imanından hiç kimse emin olamaz.’’ (Prof.Dr. E.Güngör)
ALLAH’A EMANET OLUN.
Namık GEDİK