Son Güncelleme: 15 Kasım 2017 19:38 Milliyetçi Hareket Partisi l Başkanı Mehmet Akif Aras, Laçin MHP İlçe Başkanlığını ziyaret etti.
Ziyarette İlçe Başkanı Mustafa Çiğdem ve yönetimiyle buluşan Aras, Suudi Arabistan’da yaşanan gelişmelere dikkat çekerek, “Bu coğrafyada Türkiye’nin arkasından iş çevirenler, terör örgütlerini açık ya da gizli destekleyenler, ince işçilikle ülkeler arasında nifak tohumu ekenler insanlık vicdanında her zaman mahcup ve mahkûm olacaklardır. Bunu özellikle ABD ve Rusya’nın bilmesinde fayda vardır.” dedi.
Müslümanlar sefalet çekerken yeni yetme prenslerin ılımlı İslam’ın peşine düştüğünü belirten Aras, açıklamasında şöyle dedi; “Komşu coğrafyalardaki huzursuzluk her geçen gün artmaktadır. Bu durumdan ülke olarak derin bir kaygı duyuyoruz. Son olarak Suudi Arabistan’da yaşananlar bunun son örneğidir. 4 Kasım günü, Riyad ziyareti esnasında istifasını açıklayan Lübnan Başbakanıyla ilgili belirsizlikler ve bilinmezlikler artmaktadır. Beyrut ile Riyad arasındaki ilişkiler sürekli gerilmekte, sürekli çıkmaza sürüklenmektedir.
Saad Hariri’nin rehin mi, yoksa gönül rızasıyla ve şahsına yönelmiş tehditlerden dolayı mı Suudi Arabistan’da bulunduğu tam olarak anlaşılmamaktadır. İsrail’le ilgili kuşkular, İran ve Yemen ekseninde kuluçkaya yatmış korkular, Suudi Arabistan’ı tümden kavramış geniş çaplı operasyonlar, tutuklamalar, cinayetler, bölgesel projeler, küresel senaryolar son günlerde herkesin gündemindedir.
Ilımlı İslam yorumundan, yolsuzluk suçlamasından dolayı prenslerin teker teker gözaltına alınıp bol yıldızlı bir otelde zorla tutulmalarına kadar yaşanan onca hadise Suudi Arabistan’ı tartışmaların odağına doğrudan çekmiştir. Suudi Arabistan’da tansiyon oldukça yüksektir. Suudi Arabistan’da kıran kırana bir iktidar savaşı yaşanmaktadır.
Mevcut Kral’dan sonra tahta geçmesi beklenen 32 yaşındaki oğlunun saha temizliği yaptığı, engel çıkaracak ne kadar isim varsa susturmaya veya suçlu hale getirmeye çalıştığı yoğun biçimde iddia edilmektedir. Suudi Arabistan’da yaşananlar Körfez ülkelerini de tedirgin etmektedir. Bizim ilgilendiğimiz hanedanlar arasındaki kavga değildir. Bizim ilgi alanımız kimin kral, kimin veliaht olacağı, kimin suçlu, kimlerin suçsuz yere tutulduğu ya da takibe alındığı da değildir. Bunlar Suudi Arabistan’ın iç meselesidir.
Ancak inancımızın kutsal mabet ve miraslarının bulunduğu Suudi Arabistan’ın küresel oyunlara teşne olması, dünyevi iktidar çatışmalarına kapılması esef vericidir. Bunları yadırgıyor ve yanlış buluyoruz. Suudi Arabistan’da asıl kimin mağlup, gerçekte kimin galip geleceğini zaman gösterecektir. “Vela Galibe İllallah”, yani Allah’tan başka galip yoktur.
Kendini galip görenler, günü geldiğinde mağlup olduklarını anlayacaktır. Milyarlarca Müslüman aç ve sefalet içinde kaybolmuşken; bir avuç şeyhin, emirin, kralın, prensin açgözlülüklerini, doymaz kursaklarını, onmaz hırslarını, tedavisiz nefsi hastalıklarını nasıl açıklayacağız? Bu nasıl Müslümanlıktır? Bu nasıl İslam anlayışıdır?
Sırf batıya şirin ve sempatik görünmek için Ilımlı İslam denilen dayatma nasıl dillendirilmekte, dinimize bu leke ne hakla sürülmektedir? Ne ılımlısı, neyin ılığı, Ilımlı İslam da neyi nesidir? Düne kadar radikal, selefi ve kanlı niyetlere sponsor olanlar, şimdi de ibreyi ılımlı İslam’a mı çevirmişlerdir? FETÖ’ye sipariş edilen dinler arası diyalog ve Ilımlı İslam projesine şimdi aklı bir karış havada, yeni yetme prensler mi taliptir? Bunun sonu bölgesel yok oluştur. Bu yolun sonunda hayır, huzur, diriliş ve toparlanış yoktur.
Suudi Arabistan, bir Hollywood yıldızı ve moda ikonuna benzetilerek tasarlanan robota dünyada ilk kez vatandaşlık vermekle ne yapmak, nereye varmak istemektedir? Nasıl bir hezeyan, nasıl bir hüsran, nasıl bir husumet kutsal topraklarda hâkimiyet kurmuştur? İslam’ın özüne zarar veren, Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyen, çiğnenmesine göz yuman, batıl hedeflerle yana yana gelen anlayışı Müslümanlıkla bir tutmak nereye kadar mümkündür?
Suudi Arabistan merkezli olayların önünü arkasını iyi okumak lazımdır. Zira hem ülkemizi hem de bölgeyi her açıdan tesir altına alabilecektir. Kaldı ki Ortadoğu zaten sıkıntılıdır. Irak ve Suriye gerilim yüklüdür. Lübnan ise, 1975-1990 arasında gömüldüğü iç savaşın hala ağır sancılarını çekmekte, dehşet verici sonuçlarıyla boğuşmaktadır.
Terör örgütleri komşu coğrafyaların sosyal dokusunda, siyasal şablonunda bedeli uzun seneler ödenecek vahim hasarlar bırakmıştır. Bu arada, batı imalatı, görev emri sınırlı süreli olan IŞİD’le sürdürülen mücadelede görünüşe bakarsak önemli mesafeler alınmaktadır. 9 Kasım’da Suriye rejimi, Irak’a geçiş bölgesi olan Ebu Kemal’i Bağdat yönetiminin desteğiyle almıştır. Telafer, Havice, El Kaim IŞİD’ten kurtarılmıştır. Bu terör örgütü, Suriye’deki Mayadin ve Deyrizor’da hâkimiyeti kaybetmiştir.
Anlaşıldığı kadarıyla IŞİD, Irak ve Suriye topraklarında işgal ettiği alanlarının büyük bir kısmını yitirmiştir. IŞİD’in çekildiği bölgeleri, başta Rakka olmak üzere, PKK-PYD-YPG terör öğütleri doldurmaktadır. Bu kabul edilemez bir komplo ve şiddetli bir tuzaktır. Katar’ın başkenti Doha’da, “Anti IŞİD Koalisyon Merkezi” varken, ABD, Rusya ve Ürdün arasında 8 Kasım’da imzalanan memorandumla “Amman Gözlem Merkezi”nin kurulması dikkat çekici bir gelişmedir.
Bu gözlem merkezine Türkiye’nin nasıl yaklaşacağı, bölge ülkelerinin tanıyıp tanımayacağı belli değildir. Ürdün’ü sivriltme çabalarının, Astana Zirvesi’ne mesafeli duruşun, Cenevre ruhunu sulandırma tutumunun hangi manaya geldiğini, sonuçlarının nelere mal olacağını yakın bir zamanda anlamak ve görmek mümkün olacaktır. Rusya Federasyonu’na giden, Kuveyt’i ve sonra da Katar’ı ziyaret edecek olan Cumhurbaşkanı bu konular çerçevesinde, inanıyoruz ki, muhataplarından bilgi alacak, Türkiye’nin tavrını muhakkak gösterecektir. Bu coğrafyada Türkiye’nin arkasından iş çevirenler, terör örgütlerini açık ya da gizli destekleyenler, ince işçilikle ülkeler arasında nifak tohumu ekenler insanlık vicdanında her zaman mahcup ve mahkûm olacaklardır. Bunu özellikle ABD ve Rusya’nın bilmesinde fayda vardır.”