Son Güncelleme: 21 Şubat 2018 07:46 Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği (TDED) Osmancık Şubesi film okuma programında Semih Kaplanoğlu’nun ‘Yumurta’ adlı filmini okudu. Film Okuma programının yöneticiliğini İstanbul Şehir Üniversitesi öğrencisi Bekir Batuhan Sekili yaptı.
Film okuma programına Semih Kaplanoğlu ve sanatı hakkında bilgi vererek başlayan Bekir Batuhan Sekili, film; vefat eden annesinin bıraktığı izleri süren Yusuf’un köklerini keşfetmeye doğru yolculuğa çıkmasıdır aslında. Yusuf ismi yönetmenin bilinçli bir tercihidir zira filmde Hz. Yusuf’un kıssasına dair çeşitli göndermeler de mevcuttur diyerek kısaca filmin özetini sundu.
Filmin şiir ile kurduğu bağ elbette ki ana karakterin şair oluşu değildir diyen Bekir Batuhan Sekili, ‘Tanpınar’ın “şiir söylemekten ziyade bir susma işidir” sözüne istinaden filmi taşıyan unsurların diyalogdan çok sessizlik, birtakım metaforlar ile sağlanan derinlik ve minimalist bir bakış açısının hâkimiyetidir onu şiirselleştiren. Şiir nasıl ki sözcüklerin itinayla terkip edilmesiyle beraber imgeler oluşturmak suretiyle hakikati ve estetik bütünlüğü aramanın ürünü ise bu film de metaforlar yardımı ile seküler gibi görülen bir hayatın arka planını hissettirme, görme çabasına denk düşmesi ile şiirin engin coğrafyasından bir nefes sunmaktadır izleyiciye.’ dedi.
Filmin anlaşılmaz tuhaf görünmesinin en önemli nedeni de burada..Bir aydın olma sevdasına kapılıp da bunun uğruna bedel ödemeyi göze alamayıp yarı yolda kalmış insanların içlerindeki Yusuf’u bastırmaları ve bilinçdışına itmeleri,filmin o kasvetli,soğuk ve hatta ürkütücü dünyasına girme yolunda doğal bir engel oluşturuyor diye film okumasına devam eden Bekir Batuhan Sekili, ‘ Böylesine anlaşılmaz bulunmasının en önemli nedenlerinden biri yönetmenin derdinin ,Yusuf’un psikolojisini çözümlemekten daha da ötede olması herhalde.Kahramanının bilinçaltına dalıyor ve gösterilmesi zor olan bir şeyi göstermeye çalışıyor.Yusuf’un bir yazar ve entellektüel olma yolculuğunun başladığı doğup büyüdüğü kasababadan,o kasabanın değerleri ve kültürel yapısından nasıl koptuğunu,kendi geçmişi ile bağlarını nasıl koparmış olduğunu göstermek,daha doğrusu duyumsatmak istiyor.’ diye belirtti.
Filmde kullanılan bazı metaforlara da değinen Bekir Batuhan Sekili, ‘ Kuyu, Yusuf’un rüyasında içinden çıkamadığı bir yer olarak görünüyor filmde. Adeta Yusuf’un yazgısını temsil eden bir çağrışımdır bu. Kasaba onu kendine çekiyor, kaçmak istese dahi yazgısı bırakmıyor, ki bunun en önemli göstergesi filmin sonuna doğru izlediğimiz köpek sahnesidir. Yusuf bir akşamüstü kasabadan kaçmak isterken bir köpek önünü keser ve bütün gece onu bırakmaz ta ki Yusuf yazgısını kabullenip de yönünü kasabaya çevirene dek. Annesinin vefatına ağlamayan Yusuf burada gözyaşlarına hakim olamaz, kaderine teslim olup içini döker adeta. Yusuf’un kuyudan çıkıp selamete kavuşma şansını burada yakaladığını söyleyebiliriz. Köpek nefsi sembolize etmektedir. Nefsi Yusuf’u esir almıştır ve ondan kurtuluşu ancak yönünü kendi değerlerine çevirmesi ile mümkündür. Bu metaforun Semih Kaplanoğlu’nun hayatında ayrıca bir gerçeklik yönü de bulunmaktadır.’diye konuştu.
Daha sonra film okuma programına katılanların da katkı sunduğu program, Semih Kaplanoğlu’nun Süt ve Bal filmlerinin de bu filmle üçleme oluşturduğu belirtilerek incelenmelerinim gerektiği söylenerek son buldu.